MEB Şûra Salonu'nda gerçekleştirilen programdaki konuşmasına Bartın'da hayatını kaybeden maden işçilerine Allah'tan rahmet, Türk milletine de başsağlığı dileyerek başlayan Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, "Milli Eğitim Bakanlığı olarak bu süreçte kazanın olduğu andan itibaren tüm ekiplerimiz oradaydı. Yaraları sarmak için, konaklama imkânlarına destek olmak için tüm okullarımızı, tüm yurtlarımızı açtık. Sürekli sıcak yemek çıkardık. Bakan yardımcımız, genel müdürlerimiz hemen organize oldular. Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğümüze bağlı tüm rehber öğretmenlerimiz, psikolojik danışmanlarımız; öğrencilerimize, velilerimize, öğretmenlerimize, okuldaki diğer öğrencilerimize de psikolojik destek olmak için hemen sahaya gittiler." dedi.
Maden şehitlerinin çocuklarının tüm eğitim masrafları MEB'den
Bakan Özer, Bartın Amasra'daki maden kazasında hayatını kaybeden maden işçilerinin ailelerine destek olmak için çalışma başlattıklarını belirterek "Millî Eğitim Bakanlığı olarak 41 şehidimizin tüm evlatlarının eğitimini de bugün itibarıyla üstlenmiş bulunuyoruz. O yavrularımızın tüm eğitim masraflarını Millî Eğitim Bakanlığı olarak biz karşılayacağız. Burslar vereceğiz; tüm okul, kırtasiye masraflarını da inşallah biz karşılayacağız. Onları yalnız bırakmayacağız." açıklamasında bulundu.
İmam hatip okullarının tarihiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Bakan Özer, aslında 1913 yılında başlayan ama 1951 yılında artık daha çok kurumsallaşan, eğitim içinde çok daha güçlü bir şekilde yer almaya, namzet bir şekilde yola çıkan okullarımızın arkasında bırakmış olduğu hikâyeler gerçekten unutulmaması gereken hikâyeler... Belki de eğitim sistemimizdeki en mağdur olan okul türlerinden birinin başında imam hatip okullarımız, sonra meslek liseleri geliyor. İşte, bu iki okula ama özellikle imam hatip liselerine gerçekten inanılmaz müdahalelerle hayat bulmaması için, neşvünema bulmaması için inanılmaz entrikalar yaşandı bu ülkede. Ben öncelikle 1913 yılından sonra 1951 yılında tekrar tohumu başlatan -o yetmiş yaşına rağmen İstanbul'da imam hatip okulu için -sadece müfredatını değil, fiziki mekânını da teşrif etmek için- hiç kimseye fırsat vermeden gece gündüz çalışan Celalettin Ökten Hoca'mızı, yine Celalettin Hoca'mızın öğrencisi olan Millî Eğitim Bakanımız Tevfik İleri'yi, Başbakanımız Adnan Menderes'i rahmet ve minnetle anmak istiyorum." ifadelerini kullandı.
İmam hatip okullarında eğitim alan öğrencilerin normal eğitimin yanında sadece dini eğitimi de almak gibi masum bir talepleri olduğuna işaret eden Özer, "Bu talep neden sürekli ertelendi? Neden bundan korkuluyordu? Korkulan şey neydi? Özellikle 1990-2000'li yıllar arasında eğitimde yaşananlardan geçmişe gidip günümüze geldiğimiz zaman süreç çok daha net bir şekilde anlaşılmış olacak. 1990-2000'li yıllarda eğitim sistemimizde inanılmaz antidemokratik uygulamalar, eğitim politikaları marifetiyle sisteme enjekte edildi. Bunların başında başörtüsü yasakları geliyordu. Düşünün bir ülke... Bir ülke kendi çocuklarının başörtüsüyle eğitimle buluşmasının önünde başörtüsü, kılık kıyafet engeli çıkarıyordu. YÖK'ün, üniversitelerin önünde inanılmaz acı hikâyeler ortaya çıkıyordu. Polisle kadınlarımızın, kızlarımızın karşı karşıya getirilmesi, eğitim hakkından en temel anayasal hak olan eğitim hakkından mahrum bırakılmaları... Amaç ne? İmam hatip ortaokullarının sistemden çıkarılması..."
İmam hatip okullarına yönelik uygulanan politikaların asıl amacının bu okulların arkasındaki yerli ve millî insanların fedakârlıklarıyla örülmüş hikâyeleri yok etmek olduğunu dile getiren Özer, katsayı uygulamasının imam hatip liseleri ve meslek lisesi öğrencilerinin üniversiteye erişimini engelleyerek başarılı öğrencilerin bu iki okul türünden uzaklaşmasına neden olduğunu kaydederek imam hatip okullarına öğrenci bulabilmek için maarif davasına kendini adamış yiğit insanların köy köy gezdiğini ifade etti.
Başörtüsü yasaklarından katsayı uygulamasına eğitimin önündeki antidemokratik uygulamalara değinen Özer, "Bu ülkenin güçlü olmasıyla ilgili ve toplumsal taleplerini reddetmeye yönelik tüm antidemokratik uygulamalar, son yirmi yıl içinde eğitim sisteminden kaldırıldı. Bir ülkenin en kalıcı sermayesi beşeri sermayesi ise bu sermayenin niteliğini artırmadaki en önemli enstrüman da eğitimdir. O hâlde hükûmetlere düşen, eğitimin tüm kademelerindeki çağ nüfusunu okullarla buluşturmasıdır." diye konuştu.
Özer, 1990 ile 2000'li yıllar arasındaki sürece işaret ederek şöyle devam etti: "Başörtüsü yasakları ve katsayı uygulamasıyla ilgili emek sarf edenler, bu insan kaynağının okullarla buluşması için emek sarf etmişler miydi? Hayır. 2000'li yıllara bakın, beş yaştaki okullaşma oranı yüzde 11, ortaöğretimdeki okullaşma oranları, yani lisede yüzde 44 idi. Nüfusundan yüz gencin sadece 44'ü, yani iki tanesinden biri listede yer buluyordu. Yükseköğretim de benzer şekildeydi."
"Eğitimin tüm kademelerindeki nüfusun yüzde 95'inin üzerinde okullaşma"
Konuşmasında güncel okullaşma oranlarını paylaşan Özer, "Bugün gelinen noktada beş yaştaki oranları yüzde 95'e, ilkokuldaki okullaşma oranı yüzde 99,63'e, yani yüzde 100'e, ortaokuldaki okullaşma oranı yüzde 99,44'e ve lisedeki okullaşma oranı yüzde 95'e ulaştı." dedi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez eğitimin tüm kademelerinde yüzde 95'in üzerinde okullaşmanın sağlandığını vurgulayan Özer şunları söyledi: "Demek ki son yirmi yılda dert neydi? Dert bu ülkenin evlatlarının hiçbir ayrıma tabi tutulmadan okullarla buluşmasıydı. Ondan önceki dönemin derdi neydi? Bu ülkenin vatandaşına kendi dayattığı koşullarla eğitime buluşma şartını getirme dönemiydi. Yani vesayet odaklarının aktif olarak eğitim politikalarının şekillendiği bir dönemdi. Peki, madem konu rekabetti, bu ülkenin diğer ülkelerinde rekabet edebilme kapasitesini artırmaktı... Peki, neden o zaman bu adımlar atılmadı? Çünkü bu ülkenin kalkınması hiç de umurlarında değildi. Eğer umurlarında olmuş olsaydı, eğitimin tüm kademelerindeki okullaşma oranlarını artırırlardı. Onların derdi, Sayın Cumhurbaşkanımızın sıklıkla zikrettiği gibi, kültürel iktidar eğitimden geçer. Eğer bu ülkenin vatandaşlarının çocuklarını eğitimle buluşturmazsanız vesayet odakları kültürel iktidarını sürekli pekiştirir. Hiçbir zaman Anadolu insanı o kültürel iktidara ortak olamaz. İşte son yirmi yıl, bu ortaklığın pekiştirildiği en önemli döneme tekabül etmektedir. Elbette bunun da bir lideri vardır, Sayın Cumhurbaşkanımıza bu evlatlarımızın tamamının okulla buluşmasıyla ilgili yapmış olduğu tüm yatırımlar, antidemokratik uygulamaların kaldırılmasındaki göstermiş olduğu kararlılık ve dirayet için en içten şükranlarımızı arz ediyoruz."
"Spekülasyon yapanların hiçbir kıymeti bulunmuyor"
Kız çocuklarının okullaşmasıyla ilgili yapılan spekülasyonların ve bu spekülasyonları yapanların hiçbir kıymetini olmadığını söyleyen Özer, o kişilerin başörtüsü yasaklarının, katsayı uygulamasının ve imam hatiplerin boğulmasının arkasındaki isimler olduğunu ifade etti. Özer, "Bir zamanlar kız çocuklarının okullaşması bu ülkede muhafazakâr kesim üzerine baskı olarak kullanıldı. Sanki muhafazakâr kesim, kız çocuklarını okula göndermekle ilgili problemleri varmış gibi bir algı oluşturulmaya çalışıldı. Bu topraklar; Mevlanaların, Sadrettin Konevilerin, İbnül Arabilerin, Gazalinin ziyaretlerinin olduğu topraklar... Emir Sultanların, Hacı Bayramı Veli'nin gönül coğrafyası yaptığı topraklar... Bu topraklarda ilimle, bilimle, dinle bir çekişme ve çatışma kültürü hiç yok geçmişinde. Yirmi yıldaki duruma bakın, ilk kez Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kız çocukların okullaşma problemi son yirmi yılda çözülmüştür. Ortaokuldaki kız çocuklarının okullaşma oranı erkekleri geçmiştir. 2014 yılından itibaren yükseköğretimdeki kadınlarımızın, kızlarımızın okullaşma olan erkekleri geçmiştir. Demek ki bu milletin okumayla ilgili hiç problemi yok." dedi.
"Dünyaya, ahlak ve merhamete dair farklı şeyler söyleyen bir ülke"
Konuşmasının sonunda, dünyaya ahlak ve merhamete dair farklı şeyler söyleyen bir ülke olma adına Bakanlık olarak her türlü gayreti sarf edeceklerini belirten Özer, imam hatiplerin 71. yıl dönümünü kutladı. Program, hediye takdimi ve ödül töreninin ardından sona erdi.